Başlığı Public Image Limited’in 1983 yılında çıkardıkları singledan aldım, ama daha karamsar olduğu için Nouvelle Vague versiyonuna biraz daha iltimas geçersek kimse darılmaz diye umuyorum. Yazının başlığını Türkçeye çevirsek en uygun başlık “Sana Gül Bahçesi Vaadetmedim” olurdu sanırım. Severek okuduğum blog içeriklerine ilk katkımı kıtalararası boğaz yarışı maceramı yazarak yapmaya çalışacağım, umarım okuyucuları sıkmadan tecrübemi paylaşabilirim. Şarkının klibini de yazının sonuna ekliyorum.
Benim boğaz maceram oturduğum 800 dairelik sitenin 2016 yılında aidatlarının %300 oranında artırılmasıyla başladı, mesaj gruplarındaki infiali ve öfkeyi daha dün gibi hatırlıyorum, eğer o site küçük bir ülke olsaydı ordu yönetime el koyar sivil bir anayasayla site çağ atlayabilirdi, olmadı. İtirazlar sonuçsuz kaldı, halk yüksek vergiler altında ezildi. Ben de pasif bir direniş olarak site imkanlarından sonuna kadar faydalanmaya karar verdim ve çoğunlukla boş olan havuzlarda (evet 3 tane havuzu var) yüzmeye başladım. İlk gün sadece 30 metre yüzebildim, ama maliyetler vazgeçmek için çok fazlaydı ve yılmadım. Kendimce kısa bir sürede aşama kaydettim ve bunu bir başarıyla taçlandırmak için boğaz yarışını hedef olarak belirledim. Yakın çevremde bu yarışı daha önce yüzmüş insanlar vardı ama bizim şu an bildiğimiz yarış havasında bir eleme yerine sadece 50 metre yüzerek boğazda yer almaya hak kazanmışlardı, şanslı nesiller. Ha 50 ha 800 dedim başvurdum, yüzdüm ve barajın yanından bile geçemedim.
Bu uzun yollar sürecek bir azap seansının ilk tokadıymış, o zamanlar bilemezdim. Halbuki okuduğum her yazı güllük gülistanlık bir dünyadan, kolayca geçilen aşamalardan, katıksız bir neşe ve bilgece tavsiyelerden oluşuyordu. Bundan uzak kalamazdım ve bütün bu gelişmeler beni, hayatta aldığım en iyi kararlardan biri olan Taha hocama götürdü. Naifliğine teşekkür ediyorum, benim bıraktığım anlarda bile yılmadan uğraştı ve benim gibi yeteneği kısıtlı olan bir çok arkadaşım gibi beni de baraj sorunu olmayacak bir seviyeye getirdi, bunu başka bir yazıda daha geniş ele almak isterim.
Kıtalararası boğaz yarışı bira içmek gibidir. Benzetmeyi mazur görün, spor ve alkol çok uyumlu olmadı ama son yarıştan sonra aklımda dönüp dolaşan fikir hep bu oldu. Bira gibidir, ilk ikisi çok güzeldir hele hava sıcak, bira soğuk ve etrafınız arkadaşlarınızla doluysa. Tam bir mutluluk patlaması. Dünya standartlarında bir havuzda gerçek hakemler önüne çıktınız, gayet resmi olarak size kurallar hatırlatıldı. Onca heyecana rağmen havuza girdiniz, en iyi derecenizi yüzdünüz ve iddialara göre on binlerce kişi içerisinden boğazda yarışmak için gerekli dereceyi alarak sıyrıldınız. Kimse kendisi için böyle bireysel bir başarıya kayıtsız kalamaz. Ben de hayalini gerçekleştiren herkesi kutluyorum. Yarış günü yaklaşır, haritalardan boğazı süzmeye başlarsınız, hala aklınız almaz bu kadar mesafenin yüzülebilmesi. Arefe günü yarış alanına gidersiniz, çanta alınır, artık tshirtiniz, boneniz ve bir numaranız var. Şanslıysanız tekneyle parkuru gezersiniz, özellikle yapmadıysanız ilk defa iki kıyıyı, köprüleri, yalıları bu açıdan görürsünüz, heyecan dorukta. Yarış günü gelir çatar, erkenden kalkarsınız yarış alanında arkadaşlar, grup fotoğrafı, ısınma, son tavsiyeler, gemilere biniş. Biraz sonra kendi başınıza olacaksınız ve korna çalar, yumurtasını kıran kaplumbağalar gibi atlarsınız platformdan ve iç güdüyle uzaklaşmaya çalışırsınız, curcuna bitti filmin güzel yeri başladı, en iyi bildiğiniz şeyi yaparsınız, yüzersiniz.
Her şey bu kadar güzel mi peki? Çok kısa filmi geri saralım, kayıt olma aşamasına bakalım. Bu sene yarış kayıt ücreti 750 liraydı, altında bu ücretin sizi boğazda yüzmenize garanti olmayacağını belirten bir not ile, sadece Türkçe. İngilizceniz varsa sizin için ayrı bir tarife sayfası daha var, 480 dolar ya da 480 euro karşılığında boğaza siz de dahil olabiliyorsunuz, yani yaklaşık 14 bin liranız varsa eleme yüzmeden yarışabilirsiniz ancak çok küçük bir detay daha var, Türk vatandaşı olmamanız lazım, sizin paranız burda geçmez sokun onu cebinize. Çünkü yaz aylarında Türkiyenin kuzeyi Araplara, güneyi Almanlara ve boğazları Ruslara kiralanır.
Kıtalararası boğaz yarışı küçük çaplı bir çevre felaketidir. Denize giren 3600 insandan bahsetmiyorum, hepsi sağ salim çıkıyorlar, denizde kimseyi bırakmıyorlar şükür. Erkenden yarış alanına gelirsiniz, herkes ısınmaya başlamıştır hatta ingilizce bilmeyen bir uzman size ingilizce olarak ısındırma yapmaya çalışır. Isınan havayla beraber ihityaçlar da artar, kolilerle su görünmeye başlar, içersiniz. Yarım bırakılan sular çığ gibi büyümeye başlar, boş şişeler için de yeterli alan yoktur, şişeler ve koli ambalajları artık her yerde. Sonra yarış çantanıza önceden hazırlanmış biskuvi ve fındıklardan atıştırırsınız, ambalajlar malum. Yörenizde herkes biraz sonra güreş yarışına girecekmiş gibi yağlanmaya başlar, plastik eldivenler, torbalar, boş yağ ambalajları ve en güzeli koku. 45 derece sıcakta (!) dağıtılan kutularca çikolata yerde erimiş halde, üzerine basıp tekneye geçersiniz. Taze yağlanmış binlerce vücutla birlkte saat 10`da başlayacak yarış için 8`de, şanslıysanız gölge bir yerde beklersiniz, beklersiniz ve beklersiniz. Birazdan başlangıç kornasını çalacak olan mulki erkanın teknesi gözükür, tekne dediysem küçük bir şey hayal etmeyin, rahat koltukları ve açık büfesi var, start verilir güç bela atlarsınız denize. Yüzme yarışları adalet saraylarında yapılmıyor ne yazık ki, belirli bir dozda itme, çekme ya da tekmeyi sineye çekmeniz gerekir, özellikle de yoğunluğun arttığı start ve finish sırasında. Her sene değişen taktikler sonucu yarışı bitirirsiniz, bence günün en güzel yeri burasıdır, artık serbestsiniz. Su içmek istersiniz ancak insanlar onlarla çoktan duş almışlardır.
Toparlamak gerekirse, bu bir övme ya da yerme yazısı değildi, sadece birden fazla deneyimden sonra, zamanla nasıl hissedebileceğinizi ya da en azından nasıl hissettiğimi anlatmaya çalıştım. Boğaz yarışının eşsiz coğrafi konumunu göz ardı edersek ayırt edici özelliklerini tartışabiliriz. Kabul edelim Karadeniz suyu asgari düzeydeki kirlilik ve bulanıklık göz önüne alınırsa yüzmek için en güzel sulardan biri değil gibi. Ve bunu 3600 kişiyle beraber zor koşullarda yapmak deneyiminizi olumsuz etkileyebiliyor, benzer tecrübeleri öncesinde çok daha az uğraşarak, örneğin eleme (!) yüzmeden ve çok daha rahat koşullarda kazanacağınız bir çok organizasyon var ve her geçen yıl sayısı artarak çoğalıyor. Öyle rotalar ki resiflerin üzerinde havada yüzdüğünüzü hissediyorsunuz.
Ve son olarak, yazdıklarıma dönüp bakınca hepsi hayatta her zaman yaşayabileceğiniz ya da başınıza gelebilecek şeyler gibi gözüküyor, işte bu yüzden boğaz yarışı sizin hayatınızdan bir kesit gibidir, değerlidir.
I'm adaptable and I like my new role
I'm getting better and better
And I have a new goal
I'm changing my ways where money applies
Master Yüzücü İlker Kurtman
Sosyal medya kullanmıyor.
Comments